Anadolu'daki insan karakterli ilk fosil piramit kalıntıları Fikret Ozansoy tarafından Ankara'da bulunmuş ve Ankarapithecus meteai adı verilmiştir.
Ankara'nın bilinen tarihi Paleolitik Çağa kadar uzanmaktadır. Bu döneme ait çeşitli eserlere Gâvurkale, Ergazi, Lodumlu ve Maltepe'de rastlanmıştır.
Eti Yokuşu'nda 1937'de Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan ve Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu tarafından idare edilen kazıların raporu Etiyokuşu hafriyatı raporu adıyla 1937'de basılmıştır.Bu raporda buranın en az M.Ö. 3000 yıllarında iskan edildi belirtilmektedir. Raporda birinci kısımda graviye içinde elde edilen Paleolitk aletler, ikinci kısımda ise Kalkslitik yerleşim yerinde toplanan keramik ve diğer çeşitli kültür piyesleri ayrıntılı olarak incelenmiş ve envanterleri yayınlanmıştır.
Ankara'nın eskiliği ile ilgili buluntular Anadolu Medeniyetleri Müzesi Çağlar boyu Ankara galerisinde sergilenmektedir. İlk basımı 1950 olan Avram Galanti'ye ait Ankara Tarihi Kitabı II. bölümde buluntular gösterilmektedir.
Hititler Dönemi
Hititler M.Ö. 2000'de Anadolu'daki ilk siyasi birliktir.Ankara şehir merkezi ve çevresindeki en eski kalıntılar Bronz çağında hüküm sürmüş olan Hatti uygarlığına aittir.Helenistik döneme kadar yazılı belgelerde Ankara hakkında bir bilgi bulunmadığından Hitit dönemi Ankarası hakkındaki bilgilere bu dönemi ve kültürü ortaya koyan Orta Anadolu'daki merkezler ve Ankara çevresindeki aslan ve sfenks tasfirleri aracılığı ile ulaşılmaktadır. Bilinen Ankara'nın bugünkü şehir sınırları içinde yerleşim olduğuna dair bir kanıt bulunamamıştır.
Hitit kenti olan Ankawa'nın bugünkü Ankara olmadığı görüşleri vardır.
Frigler Dönemi
M.Ö. XII. yüzyıl başlarında Boğazlar üzerinden Anadolu'ya giren deniz kavimlerinin istilasıyla Hitit İmparatorluğunu ortadan kaldırılmıştır. Ankara ve çevresine Frigler egemen olmuşlardır. Friglerin ilk kralı ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır. Tarihçi Arianos’a göre Gordias Thelmessos’lu (Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur. Geçmiş dönemlerine ait kesin bilgiler bulunmayan Friglerin en çok bilinen ve meşhur kralı Midasdır. Ancak yapılan bazı araştırmalara göre Frigyalıların bütün krallarına Midas adını verdiği de söylenmektedir.
Gordion şehri, bugünkü Ankara'ya 76 km uzaklıkta bulunan Polatlı ilçesinin sınırları içinde bulunmaktadır.
Ankara'nın kurulmasına dair anlatılanlar arasında olan Frigya tradisyonunda, Kral Midas Ankara'nın kurulmasının önderi kabul edilir.
İkinci yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lidya’lı gezgin Pausanias, Galatların Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken, Ankara’dan da söz eder. Ankyra kentini Gordios’un oğlu Midas’ın kurduğunu ve Frig’lerin bir kenti olduğunu anlatır. Yunanca ve Latince gemi çapası demek olan kentin ismi için açıklama yapma gereğini duyan Pausanias, Midas’ın bulduğu gemi çapasının, kendi dönemine kadar Jüpiter (Zeus) tapınağında saklandığını söyleyerek kentin isminin arkasındaki anlamı vermeye çalışır. Gene Pausanias, adı geçen metinde, Midas kaynağı adı ile bilinen ve üzerine öyküler yazılan su kaynağının, Ankyra kentinde olduğunu bildirir ve "İşte Galat’lar bu Ankyra kentini aldılar" der.
Ankara'daki Frig varlığı bugünkü şehir sınırları içinde Ankara istasyonu civarında, belediye binası yanında, Çankırıkapı'da, Augustus Tapınağı'nın ve Türk Tarih Kurumu binasının temellerinde bulunan kalıntılarla kendini göstermektedir.
Anıtkabir ile Atatürk Orman Çiftliği arasında bulunan 20 kadar tümülüs Frig dönemi nekropollerindendir.
Lidyalılar Dönemi
Ankara M.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu'da Gediz ve Küçük Menderes vadilerini kapsayan bölgeye egemen olan ve tarihte para basımını ilk kez gerçekleştiren kavim olarak bilinen Lidya'lıların eline geçmiştir.
Pers İmparatorluğu Dönemi
Pers İmparatorluğu'nun egemenliği, Makedonya kralı Büyük İskender'e yenilmelerine kadar devam etmiştir.
Ankara, Büyük İskender tarafından M. Ö 333 yılında fethedildi, İskender, Gordion şehrinden gelmişti ve kısa bir süre burada ikamet etti. Babil'de ölümünden sonra (M.Ö 323) generalleri arasında bölüşülen imparatorlukta Ankara'ya Antigonus sahip oldu. Antik zamanda şehrin en büyük genişlemesini yaşadığı Frigya döneminin dışında, bir başka önemli genişleme Ankara'ya gelip şehri Kara Deniz limanları ve Kırım ile kuzey; Asur, Kıbrıs ve Lübnan ile güney; ve Gürcistan, Ermenistan ve Pers İmparatorluğu ile doğu arasında mal ticareti için merkez haline getiren Pontos Yunanlıları zamanında meydana geldi. O zamana kadar şehir (Türkler tarafından biraz değiştirilerek Ankara olarak kullanılmaktadır.) Ànkyra (Yunanca'da Çapa anlamına gelmektedir.) ismini almıştı.
Galatyalılar dönemi
M.Ö.278'de Orta Anadolu'nun geri kalan bölümüyle beraber Kelt ırkından Galatyalılar tarafından istila edildi. Bunlar Ankara'yı önde gelen kabilelerinden Tectosagelerin merkezi yaptılar. Diğer kabile merkezleri Trocmilerin merkezi Pessinos (Balhisar) ve Ankara'nın doğusunda Tolstibogiilerin merkezi Tavium idi. Kente o zaman Ankara deniyordu. Kelt unsuru belki de az sayıda, Frig dili konuşan köylüler üzerinde bir savaşçı aristokrasiden ibaretti. Yine de Kelt dili Galatia'da yüzyıllarca konuşulmaya devam etmiştir. M.S.IV.yüzyıl sonlarında Galatya'nın yerlisi olan St.Jerome Ankara çevresinde konuşulan dilin Roma İmparatorluğunun kuzeybatısında (Trier yakınları)konuşulan dile çok benzediğini yazmaktadır. Bu belki de daha eski Frig dili konuşan nüfusun Kelt işgalcilerin dilini benimsediğini göstermektedir.
Romalılar Dönemi
Şehir Augustus tarafından 25 BC yılında fethedilmiş ve Roma İmparatorluğu tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Galatyanın Roman eyaletinin başkenti Ankara, büyük ticari öneme sahip bir merkez olma özelliğini de sürdürdü. Ankara aynı zamanda duvarlarında mermere kazınmış Res Gestae Divi Augusti diye bilinen kitabeyi bulunduran ve Augustus'un Faaliyetlerinin resmi kayıtlarını içeren Ankara Anıtı (Augustus ve Roma Tapınağı) ile de ünlüdür. Ankara kalıntıları bugün hala değerli yarım kabartmalar, kitabeler ve diğer mimari parçalarla döşelidir.
Augustus Ankara'yı Orta Anadolunun üç yönetim merkezinden biri yapmaya karar verdi. Daha sonra şehre Frigyalılar ve Gal dili ve Keltçeye yakın bir dil konuşan Galatyanlar yerleştirildi. Ankara Tectosage diye bilinen kabilenin merkeziydi ve Augustus onları geliştirerek imparatorluğuna ana bir merkez haline getirdi. İki diğer Galatyan kabile merkezleri; Yozgat yakınlarındaki Tavium ve Batıda Sivrihisar yakınındaki Pessinus (Balhisar) Roma döneminin oldukça önemli yerleşkeleri olma durumlarını sürdürdüler fakat Ankara büyük bir metropol haline geldi.
Roma İmparatorluğunun iyi zamanlarında Ankara'da 200,000 kişi yaşadığı tahmin edilmektedir ve bu sayı Roma İmparatorluğunun düşüşünden onikinci yüzyılın başlarına kadar olan zamandan çok daha fazladır. Küçük bir nehir olan Ankara Çayı Roma şehirlerinin içerisinden doğru akmaktadır. Şimdi nehir çevrilmiş durumdadır fakat Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde eski kentlerin kuzey sınırlarını belirlemekteydi. Çankaya, şimdiki şehir merkezinin güneyinde görkemli tepelerin kenarında Roma şehirlerinin dışında bulunmaktaydı ve muhtemelen yazlık dinlenme yerleri olarak kullanılmaktaydı. 19. yüzyılda En az bir Roma villası veya köşkünün kalıntıları şuanki Çankaya Köşkünün çok fazla uzağında olmayan bir yerde bulunmaktaydı. Roma şehri batıda Tren İstasyonu ve Gençlik Parkının olduğu alana, tepelerin güneyinden doğru da şu anda Hacettepe Üniversitesinin kapladığı bölgenin aşağısına doğru uzanmaktaydı. Ankara tüm ölçütlerde büyüyebilen ve diğer Roma kentleri olan Gaul veya Britanya'dan daha geniş bir şehirdi.
Gotlar ve Arapların Seferleri
Ankara'nın önemi kuzey Anadoludaki yolların kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanarak bir kavşak noktası oluşturmasına dayanmaktadır. Büyük İmparatorluk yolları Ankara'dan geçerek doğuya doğru uzanıyordu ve imparatorların ve ordularının başarıları bu yoldan geçmekteydi. Maalesef ki bu yollar yalnızca Roma büyük şehirlerini bağlamakla kalmamış, aynı zamanda işgalciler için de kullanışlı bir güzergah olmuşlardır. 3. yüzyılın ikinci yarısında, Ankara batıdan gelen Gotların önlenemez başarılarıyla istila edildi (Kapadokyanın kalbine girerek esirler almışlar ve şehri talan etmişlerdir) ve daha sonra da Araplar geldi. 10 yıllık bir dönemde şehir antik dünyanın en görkemli kraliçelerinden birinin batı ileri karakollarından biri haline gelmişti. Suriye çöllerinden gelen Palmiralı Arap imparatoriçesi Zenobia Roma imparatorluğu içindeki zayıflık ve kargaşadan faydalandığı bir dönemde avantajı eline alarak kendine burada kısa ömürlü bir devlet kurmuştur.
Geç Roma Süreci
Şehir 272 yılında İmparator Aurelian kontrolündeki Roma İmparatorluğuna tekrar bağlandı. Diocletian (284-305) tarafından çoklu (dörde kadar) yöneticilerin bulunduğu bir sistem olan tetrarşi yürürlüğe sokuldu ve önemli bir program olan yeniden yapılanma ve Ankara'nın batısına Germe ve Dorylaeum (şimdiki Eskişehir) doğru yol yapım çalışmalarına girişildi.
Altınçağında Roma Ankarası büyük bir pazar ve ticaret merkezi olmasının yanında aynı zamanda büyük yönetim sarayları ve ofisleri olan şehrin resmi önemli kurallarının konduğu Praetoriumları barındıran büyük bir yönetim merkezi olarak da görev yapmaktaydı. 3.yüzyıl boyunca Ankara'da yaşam, tıpkı diğer Anadolu şehirlerinde olduğu gibi askeri olarak işgal girişimlerine karşı koyma ve şehrin ayakta durmasını sağlamaya yönelikti. Ankara'nın tarihi Bronz Çağ'da Hitit medeniyetine kadar götürülebilir ve sonra sırasıyla milattan önce 2.milenyumda Hititler, M.Ö 10.yüzyılda Frigyalılar, daha sonrasındaysa Lidya, Persler, Makedonya, Galatya, Romalılar, Bizanslar, Selçuklular ve Osmanlıların hakimiyetine girmiştir.
Hristiyan Ankara
Ankara yakınlarındaki Kallippi'nin bilinmeyen bir köyünün yerlileri, Proklos ve Hilarios'un da dahil olduğu o zamanların şehitleri İmparator Trajan (98-117)'ın büyük baskısına maruz kalmışlardı. M.S. 280'de biliyoruz ki güney Anadoludan bir mısır tüccarı olan Philumenos ve Eustathius yakalanmışlar ve Ankara'da şehit edilmişlerdir.
Diğer Roma şehirlerinde olduğu gibi, Diocletian devri Hristiyanlar üzerindeki baskının doruk noktasına ulaştığı dönemi göstermektedir. 303 yılında, Ankara İmparator yardımcısı Diocletian ve onun vekili Galerius'un Hristiyan karşıtı zulümlere giriştiği şehirlerden biriydi. Ankara'daki ilk hedefleri ismi Clement olan kentin 38 yaşındaki piskoposuydu. Clement yaşamında, önce Romaya getirilmiş sonra ordan geri yollanmıştır ve o,kardeşi ve birçok yandaşı ölüme yollanmadan önce birçok sorgu ve cefaya katlanmak zorunda bırakılmışlardır. St. Clement kilisesinin kalıntıları bugün Ulus Meydanındaki Işıklar Caddesinde bulunabilir. Büyük ihtimalle Clement'in buralara gömüldüğü düşünülmektedir. Dört yıl sonra şehrin Plato isimli doktoru ve kardeşi Antiochus Galerius tarafından şehit edilmişlerdir. Sonradan Theodotus'a aziz olarak saygı gösterilmiştir.
Fakat zulümler başarısız olmuştur ve 314'te Ankara zulümler sonrası Hristiyan kilisesinin yeniden yapılanmasında dini hükümlerin belirlendiği kilisenin önemli bir merkezi olmuştur ve asıl olarak buraya 'lapsi'&mdash denilen baskı süresince teslim olmuş ve paganizmi benimsemiş olan Hristiyanlar yerleşmişlerdir. 4. yüzyıl boyunca Galatya'nın Asyadaki resmi başkentinde üç meclis toplanmıştır. İlki bir ortodoks genel kilise meclisi 314 yılında toplandı onların 25 disiplin kanunları Pişmanlık Ayinleri yönetiminin o zamandaki en önemli belgelerinden birini meydana getirmiştir. Onlardan dokuz tanesi lapsilerin barışlarıyla ilgili durumla alakalı, diğerleri ise evlilik, kilisenin özelliklerine yabancılaşma vb. konuları içermekteydi.
Clement zamanında Ankara'da Paganizm dini sendelemeye uğrasa da hala en yaygın inanç olma özelliğini sürdürmekteydi. Yirmi yıl sonra, Hristiyanlık ve tektanrıcılık onun yerini almış oldu. Ankara birdenbire günlük yaşamı keşişler, papazlar ve din kavgalarının sardığı bir Hristiyan şehrine dönmüştü. Şehir meclisi ve senatosu piskoposlara yerel temsilcilik görevi vermişlerdir. 4. yüzyılın ortaları boyunca Ankara Hristyanlığın doğasındaki karmaşık din kavgaları ve onun bir türü olan Aryanizm'in doğuşuna bağlı tartışmalarla sarılmıştır.
358'de kilise meclisi Ankara Kralının yönettiği Yarı-Aryan bir meclisti. Bu meclis Aryan blasfemilerini mahkûm etmişti çünkü onların kafir öğretileri İsa kavramı herşeyiyle Tanrısal olanlara benzer gibi görünmekte fakat gerçekte tamamen farklıydılar.
362-363 yıllarında, İmparator Mürtet Julian Persler ve Hristiyanlara karşı çıktığı talihsiz sefer dönüşünde Ankara'dan geçti ve çeşitli kutsal kişilere eziyetlerde bulundu. Ankara Kalesinin duvarlarının iç tarafının doğu yönüne hala görülebilen, üzerinde Julian'a ithafen 'İngiliz Okyanusundan barbar kavimlere kadar tüm dünyanın hakimi' yazılı bir kitabe bulunan taştan bir heykel inşa ettirdi. 362 yılında imparatorun şehri ziyareti onuruna dikilen Julian Anıtı bugün hala ayaktadır. 375'de , Aryan keşişleri Ankara'da toplandı ve aralarında St. Gregory'nin de bulunduğu birçok keşişi azlettiler. Modern Ankara batıda, Asya bölgesindeki Galatya eyaletinin Roman Katolik yardımcı piskopos'u olan Laodicea'nın unvanı olan Angora olarak bilinmektedir.
Bizans Süreci
4. yüzyılın ortalarında Ankara, imparatorluğun tatil mekanı haline geldi. Constantinople Doğu Roma'nın merkezi olduktan sonra imparatorlar, 4. ve 5. yüzyıllarda dinlenmek üzere İstanbul Boğazı'nın nemli havası yerine, Ankara'nın daha kuru dağlık atmosferini tercih etmişlerdir. II. Theodosius (408-450) yazları sarayını Ankara'ya taşımaktadır. Ankara'da çıkarılan kanunlar, onun orada geçirdiği zamanları kanıtlamaktadır.
Şehrin askeri, özellikle de lojistik önemi uzun Bizans devri boyunca sürdü. Ankara 6.yüzyıldan sonra birçok kez türlü Arap ordularının eline geçse de, 11. yüzyılın sonuna kadar Bizans İmparatorluğu'nun önemli bir yanyolu olmayı sürdürmüştür.
Selçuklu ve Osmanlı Süreci
1071 yılında, Selçuklu Sultan'ı Alparslan Malazgirt zaferiyle Türklere Anadolunun kapılarını açmıştır. Daha sonra 1073'te önemli bir askeri geçiş güzergahı olan ve doğal kaynaklara sahip olan Ankara'yı ülkesine eklemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci sultanı Orhan Bey, 1356 yılında şehri fethetti. Diğer bir Türk asıllı kumandan olan Timur 1402 yılında Ankara Savaşında Osmanlıları yenerek şehrin hakimiyetini ele geçirdi fakat 1403'te Ankara tekrar Osmanlı Devleti'nin kontrolü altına girmiştir.
Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılmasıyla, Osmanlı başkenti İstanbul ve Anadolu'nun büyük bir kısmı İtilaf Devletleri tarafından istila edildi ve Türklere merkez Asya Bölgesinde çok küçük bir alan bırakarak buraları İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan kendi aralarında paylaşmak istediler. Buna cevaben, Türk Milli Mücadelesi'nin lideri Kemal Atatürk, 1920'de Ankara'da direniş hareketinin başlangıcını resmi olarak ilan etti. (Bkz. Sèvr Antlaşması ve Kurtuluş Savaşı). Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra, Türk Milleti 29 Ekim 1923'te cumhuriyeti ilan ederek Osmanlı Devleti yerine Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Bundan birkaç gün önce 13 Ekim 1923'te Ankara İstanbul'un yerine Türkiye'nin yeni başkenti olarak ilan edilmiştir.
Ankara ve Türkiye Cumhuriyeti
Ankara yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olduktan sonra, yeni gelişmeler şehri eski bölümlerin olduğu Ulus ve yeni kısmı olan Yenişehir olmak üzere böldü. Roma, Bizans ve Osmanlı tarihini anımsatan eski yapılar ve darca uzanan sokaklar eski bölümü temsil etmekteydi. Yeni kısım ise şimdiki Kızılay civarında olan bölüm, geniş caddeleri, otelleri, tiyatroları, alışveriş merkezleri ve yüksek binalarıyla daha modern görünüme sahip bir şehir yapısına sahipti. Hükümet binaları ve yabancı elçilikler ayrıca bu yeni kısımda bulunmaktaydı.
Ankara başkent olmadan büyük şehir merkezine sahip dünyanın en eski başkentlerinden biridir, Londra, Paris veya Madrid; hatta İstanbul'dan daha eski bir geçmişi vardır. Şimdiki İstanbul, o zamanlar Bizans'ın Roma eyalet şehirlerinden biri olmakla birlikte, 324 yılında Roma İmparatorluğu'nun yeni başkenti haline gelmişken, Ankara hala Türkiye'nin kuzey yarısının çoğuna hakim önemli bir yönetim merkezi olma konumundaydı.
Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_tarihi